Hayallerim, Delorean ve Sen: Misafir Var: Bruce Wayne'in Alternatif Hayatı

8 Aralık 2013

Misafir Var: Bruce Wayne'in Alternatif Hayatı

Uzun bir aradan sonra üçüncü misafir yazarım karşınızda! İlk konuğumun öyküsü Otobüs'ten sonra ikinci kez kurguyu konuk ediyorum Blog'a. Bu sefer sevgili Hayat'ın alternatif Bruce Wayne hikâyesini okuyacaksınız. Post-modern bir yapıda modern dünyaya kurulan ilginç bağlantılar,yapılan eğlenceli göndermeler ve kendine has şeker/deli/fantastik tarzı ile yazıyla sizi baş başa bırakıyor ve aradan çekiliyorum.



Bruce Wayne'in Alternatif Hayatı

Küçük Bruce Gotham City'nin en havalı sosyete ailelerinden olan Wayne ailesinin biricik, tek şehzadesiydi. Annesi ve babasi Bruce'u çok severdi, oyuncaklar, pahalı kıyafetler, odasına televizyon ve videokaset oynatıcılar almalar mı istersin ne istersin. Ne istese vardı işte Bruce'un. Gerçi hayatta en çok istediği şey olan bir kardeşi yoktu işte. Hafif despottu ailesi, annesi Martha Wayne "Bir tane daha doğuramam Bruce, sen oyun arkadaşı istiyorsun diye ben vücudumu bu sarkmaya maruz bırakamam. Sana o kadar Furby aldık, Pu-chi aldık onlarla oyna. Sıkıldığında Alfred Amcana söyle o da oynar seninle. Değil mi Alfred?" derdi. "Tabi ki hanımefendi, Şehzademizin emrine amadeyim." diye cevaplardı Alfred de yazık.

Alfred Moneyworthy 40'lı yaşlarının başında ince uzun bir adamdı. Görev bilinci oldukça yüksekti, uşaklık onun için bir hayat tarzıydı adeta. Gerçi bazen kendisini Bruce'un dadısı gibi hissediyordu. Martha Hanım "hizmetkar hizmet edendir, dadılık da bir hizmettir sonuçta" mantığıyla yaklaşıyordu olaya.

İşte böyle geçerdi küçük Bruce'un günleri. Sabah kalkardı, video kaset izleyerek kahvaltı ederdi, biraz odasında kendi kendine futbol oynardı işte böyle topu kafasındaki hedefe atabilmeyi başarınca "ve 12 numara Bruce Wayne'den şahane bir gol, bu genç yetenek futbol dünyasında büyük olaylar yaratacağa benziyor" diye bağırırdı. Çocukcağızın bu hallerini duyan Alfred de içten içe acırdı.
"Zavallı çocukcağız. Gotham sokakları tehlikeli tabi, çıkıp açık havada oynayamıyor ki." derdi. Alfred Oklahoma' da bir çiftlikte yetişmişti, gençliğinde açık havaya doymuştu, bundan mütevellit Gotham ona heyecan verici geliyordu.

O gün Bruce'un annesi ve babası akşam sinemaya gidecekti. Tam bir sinema aşığıydı Wayne çifti. Böyle bağımsız festival filmlerine falan bayılırlardı. İşte Gotham da çok böyle "bitch I'm so fab" bir şehir olduğu için çok sık festival filmi gelmezdi. Geldi mi kaçmazdı. Film ise Sırbistan'da annesiyle yaşayan, orta yaşlı yalnız bir sinema sahibinin, sinemasına devlet el koyunca, gizemli bir şekilde greencard kazanması ve New York'a göç etmesiyle alakalıydı. Ama havada bir sıkıntı vardı işte. "Çıkmasa mıydık naapsaydık ya?" diyordu Martha Wayne. Ama film başladıktan sonra keyfi yerine geldi çiftin, film o kadar güzeldi ki. Neyse efendim bunlar güzel film olunca istemeden birazcık ergenliğe dönmüş olacaklar ki sinemadan çıkınca, "ay iki adım yol şoför bizi almaya gelene kadar yaya gideriz, hadi noolur hızlı gidelim Thomas" dedi Martha. Ve yayan olarak Wayne malikanesine doğru yola çıktılar. Martha'nın içi içine sığmıyordu ama bu mutluluğu yarım kalacaktı. Tam malikanenin önüne geldiklerinde karşılarında ufak tefek, titrek Joe Chill belirdi. "Bütün paranızı istiyorum"dedi Joe. Thomas Wayne anlaşmaya çalıştı, ama sanırım Joe uyuşturucu madde etkisindeydi, bir anda titrek elleri silahını doğrulttu, aslında kendinden bile korkan Joe gözlerini yumup kafasını geriye çevirerek iki el ateş etti. Şerefsizin inanılmaz bir isabet kabiliyeti varmış. Martha ve Thomas oracıkta kanlar içinde yere serildi.

Neyse ki Bruce yanlarında değildi. Bruce bu esnada odasındaki yuvarlak kilimin üzerinde bağdaş kurup videokasetten Richie Rich izliyordu. Ve çok zengin haliyle büyüyünce neler yapacağını hayal ediyordu. Belki de bir emlak kralı olurdu. Hayaller kurarak yatıp uyudu, zaten Alfred çocuğu uykuya hazırlamıştı.

Acı haberi sabah uyanınca Alfred'den öğrendi Bruce. "Şehzadem, valideniz ve pederiniz dün gece elim bir cinayete kurban gittiler." Bu haberi sessizlikle karşılayan Bruce yere bakarak, çoraplı ayaklarını yere sürte sürte odasına çıktı. Bruce o gün pijamasını hiç çıkartmadı, Alfred de üstelemedi.

Bu durumda Wayne ailesinin tek varisi olarak bütün miras Bruce'a kaldı; ama 8 yaşındaki çocuk bütün parayı kırtasiyeye yatırmasın diye 10 sene boyunca paranın kontrolü, hiç başka akraba olmamasından mütevellit, Alfred'e kaldi. Gotham miras yasaları ebeveynlerin ölümünden sonra evin uşağının çocuk 18 yaşına gelene kadar mirası kontrol edebilmesine izin veriyordu. Gotham'da çok uşak vardı ya, valla. Mesela o Geofferey'i oynayan çocuğun evinde de vardı uşak, öyle bir durumda o da şaapamazdı. Keşke Kings Landing'de de öyle olsa ya, ama dur onun anası yaşıyor of neyse işte.

8 yıldır Bruce'a dadılık yapmanın ezikliğini yaşayan Alfred "işte intikam almanın zamanı geldi" dedi içinden, dışından da baya bildiğin kıs kıs güldü şerefsiz. Alfred'in zaman kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Artık evin beyi olmuştu. Öncelikle gıcıklık yapmasınlar diye bütün çalışanların işine son verdi, adettendir. Sonra kendi adamlarını getirdi ama bu önemsiz yani, neyse. Bruce 18 yaşına gelene kadar parayı ne kadar artırırsa iyiydi. Parayı nasıl arttıracağı konusunda bilgi edinmek için tanıdığı bir bankacıyla görüşmeye gitti. Bankada numarasının gelmesini beklerken yanındaki Donald isimli genç adamla muhabbet etmeye başladı. Adam emlakçıydı, ama kendi işini kurmak için kobi kredisi almaya gelmişti bankaya. Zehir gibi bir adamdı, baya kafalıydı. Alfred ona "sana sermaye sağlarım, birlikte çalışırız" dedi.

Kısa zamanda çok yol aldılar. Kendilerine bir emlak krallığı kurdular, ama Alfred sessiz ortaktı. Adı projelerde geçmiyordu. Şirket hep Donald'ın soyadı olan Trump isminin üzerine kurulmuştu. Trump Enterprise işte.

Neyse efendim, dönelim Wayne malikanesine.

Anne babasının ölümünden çok sarsılan Bruce kendini video kaset izlemeye vermişti. Okulda olmadığı sürece odasındaydı. Yalnızlığı sever olmuştu artık, arkadaş kardeş falan istemiyordu. Bir yandan istemeyeceği kadar parası olan Alfred'in ise hayatındaki tek eksik bir aile olmuştu klasik. Bu yaştan sonra evlenip çocuk yapacak hali olmayan Alfred aile sevgisini Bruce'da arıyordu. "Sen benim oğlum olmak ister misin? Balığa çıkalım mı senlen?" gibi sorularla Bruce'u çok sıkıyordu. Alfred'in ikiyüzlülüğünden bunalan Bruce kendisini iyice odasına kapatıyordu. Sonunda sevgisi karşılıksız kalan Alfred hırsını Bruce'dan çıkarmaya başladı. Oğlana devamlı hakaretler yağdırıyordu. Wayne malikanesinde kasvetli bir hava hakimdi.

Malikaneden çok baymış olan Alfred işkolik olmuştu. Aradan 8 yıl geçmişti, Alfred'in çok zamanı kalmamıştı ve artık kârını Donald ile paylaşmak istemiyordu. Sonunda işleri ayırdılar. Ama Alfred hala kendi adıyla Amerika'da (Gotham Amerika'da) iş yapmak istemiyordu. Hala Bruce Wayne'in parasını cukkalayan adam damgasını yemekten çekiniyordu. Sonunda emlak alanında gereksiz yatırım yapıp milyonları cebe indirmenin en kolay olduğu ülkeye, Türkiye'ye çevirdi gözlerini.

Çılgın bir sermayesi vardı herifin. Yavşak Türk belediyecileri hemen ona satacak bir yer aradılar ve sonunda Tarlabaşı'nı uygun gördüler. Tabi aradan 1 yıl 5 gün geçmişti. Sonuç olarak Alfred Bey "Bu projenin 360 güne hazır olması lazım, gözünü seveyim abi beni yakarsınız" dedi. Proje ekibi "Ya proje kolay da işte isim bulmak çok sıkıntı, bizim mimar ekibimiz hep en çok isim olayıyla zaman harcıyorlar, üniversitede öğretilmediği için baya kasıyor o kısım" dedi. Alfred bir an düşündü, "hakkaten la biz hep Trumpot, Trumpbok koyuyorduk projelerin adını" dedi. "Aman ya Tarlabaşı 360 koyalım böyle zaman hatırlatıcısı gibi olsun" diye ekledi sonra Alfred.

Her şey planlandığı gibi gitti. 360 gün sonra, Bruce Wayne'in doğum gününde proje tamamlandı.

Gotham'ın bir köşesindeki malikaanesinde 18. yaş doğum gününü videokasetleri ile kutlayan Bruce ise intikam ateşi ile yanıp tutuşuyordu. Uzun yemek masasındaki sandalyelere koyduğu video kasetlerine "Şimdi Alfred düşünsün!" diye seslendi ve şampanya kadehini kendine kaldırdı. Ama karşılığında hiç bir tepki alamadı zavallı. Oturdu o melankoliyle bütün şampanyayı bir başına bitirdi. "Lan" dedi, "o Alfred'i süründürmezsem neyim!". O sırada camdan bir yarasa daldı yemek salonuna. Böyle pıtı pıtı kanatlarını çarpa çarpa uçtu, sonra afalladı etrafa çarpmaya başladı, sonunda yere düştü. Bu esnada tabi Bruce'un ödü patladı, şimdi buraya yazamayacağım sevimsiz, ani tepkilerde söylenen a ile başlayan cümleler söyleyerek gözleriyle yarasayı takip etti. "Abi ben bundan korktuysam Alfred'de kesin korkar" dedi. Maalesef devamlı videokaset izlemekten, gerçek hayattan baya kopmuştu Bruce.

Hemen odasına koştu, neyse ki video kaset için çıkan çizgi filmleri tükettikten sonra "do it yourself" kasetleri izlemişti, o yüzden dikiş dikmeyi iyi biliyordu. Elindeki yarasayı inceleyerek kendine oldukça seksi bir yarasa kostümü dikti.

Wayne malikanesinde Bruce dışında kimse yoktu, azgın çocuklar gibi pelerinini gere gere koşturdu çorapları ile malikanede. "Artık intikam zamanı geldiiiiieee" diye bağırarak merdivenleri inip çıkıyordu Bruce. "Videokasetler beni sonsuz bir güç ile kutsadılar, ben zengin ve yenilmezim" diye haykırdı. Bir ara mutfağa indi, mikrodalgada süt ısıtıp onu Nesquick ile içti. Sonra koltuklarda zıpladı, o koltuktan o koltuğa zıplayarak geçti. Sonra biraz yoruldu yere oturdu. Sonra kanepeye ters oturup bacaklarını kanepenin sırtından sarkıttı, böyle başına kan hücum etti. Klasik ev azmaları. Evdeki çalışanlar yok tabi, Alfred Türkiye'deyken işten çıkardı hepsini Bruce. Sonra yorgunluğu geçti, koşuşturmaya devam etti. Biraz da tabi şampanyanın etkisi vardı hala. İkinci kattaki Grand Dining Hall’a çıktı Bruce. Kapı, geniş malikane pencereleri ile aynı hat üzerindeydi, kapının eşiğinde dururken Gotham'ın bütün ışıkları görünüyordu o gece. Pencerenin iki kanadı da açıktı, uzun tül perdeler uçuştukça, Gotham manzarasının önünde translusent bir tabaka oluşturuyor, sonra bir anda açılıp parıl parıl manzarayı gösteriyorlardı. Rüzgar Bruce'un yüzüne hafif hafif vuruyordu.

Projenin başarısının gururuyla Intercontinental Otelindeki süitinde uyanan Alfred, oda servisinin kahvaltısının yanında getirdiği "Gotham Times"ı eline aldı, Oklahoma' daki avam hayatından kalma alışkanlığı ile önce 3. sayfayı açtı.


"Akıl almaz olay! 10 yıl önce malikanelerinin önünde vurularak öldürülen Gotham'ın yüksek sosyetesi Thomas ve Martha Wayne çiftinin tek oğlu Bruce Wayne dün gece 04.00 sularında anne ve babasının hayatlarını kaybettiği kaldırımda ölü bulundu. Üzerinde elde dikilmiş bir yarasa kostümü olan Wayne'in malikanenin ikinci katındaki yemek salonunun penceresinden atladığı tespit edildi. Bruce Wayne ebeveynleri öldükten sonra malikanenin baş uşağı Alfred Moneyworthy'e teslim edilmiş ve mal varlığının kontrolü de Moneyworthy'e verilmişti. Komşular olay gecesi Moneyworthy'nin malikanede bulunmadığını belirttiler. Tanıklar ifadelerinde ayrıca Bruce Wayne'in küçük yaştan beri akli dengesinin yerinde olmadığına değindiler. Wayne' in bedeni otopsi için adli tıbba kaldırıldı."


H. Akyar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder